Maşuk ve Muhtaç

Maşuk ve Muhtaç


           Bazen öyle savrulurcasına yürüyorum ki esecek sert bir rüzgar yönümü değiştirebilir gibi geliyor.

Gözlerimi kapatsam… hiçbir şey değişmeyecek. Algılarım kapalı. Yol kalabalık. Adımlar ritmik. Acelem de yoksa şöyle geçerim birinin arkasına, on adımlık süreye iki adım yayar, sessizce yürürüm. Sesler hafifçe azalır ardından. Uğultuya oradan da mırıltıya dönüşür. Çoğu zaman bu mırıltı kafamı dizlerine koyduğumda telefonla konuşan annemin tatlı sesini anımsatır bana. O anda hava soğuk olsun isterim işte. Soğuk olsun da ben üşüyeyim. Dudaklarım kurusun ve çenem titresin. Belki parmaklarım da morarır. Sarılasım artsın diye isterim böyle üşümeyi. Hem aşktan hem ihtiyaçtan, kısacası şartmış gibi sarılmak isterim. Tıpkı aklıma geldiğinde olduğum gibi: Maşuk ve muhtaç…

Her dönemeçte uzaklaştık birbirimizden. Her adım ayrı yönlere atıldı. Tanışmayan iki el arasına binlerce el girdi.

Geçen binlerce dakika, kaçan binlerce fırsat, binlerce düş, bunca umut, bunca tutku, bir o kadar hüzün ve tüh tüh tüh…

Bakkala gitsem şimdi, senden alsam bir iki poşet. Komşudan istesem ya da. Yahu çıksam sokaktan geçenden gasp etsem seni. Ağlasam, dövünüp çılgına dönsem de milletten dilensem. Veren olmaz mı seni? Seni bu kadar mı uzak koydular bana? Şimdi koşmaya başlasam ömür bitmeden varır mıyım yanına?

Ve bu kadar uzakken bile her düşüncemin dibinde biten sen, sürekli burnumda tütüyorsun. 

Artık sözlerle şımartamıyorum sensizliği…

Düzgün değilim ve düzelmem için sensizliğin derhal bitmesi gerekiyor.

Yorumlar